Merhabalar, bir süredir yazamıyordum. Annem bir haftadır evde değildi. Çok şükür dün geldi. Yalnız bir şey diyeyim mi, ev hanımlığı ne berbat şeymiş. Özellikle de yemek kısmısı. Aç kalmayı tercih ettiğim bile oldu. Zaten eli yavaş biriyim. 3 saatte anca bir şeyler hazırlayabiliyordum. Neyse ki bu kabus sona erdi.
Bugün size okuduğum iki kitaptan bahsedeceğim. İlk olarak beğendiğim kitabı tanıtayım.
İSTANBUL'UN KAYBOLAN 100 ESERİ
İstanbul'un 100'leri serisini beğendim ben. İlk bakışta çabucak hazırlanmış eserler gibi görünebilir. Yalnız öyle değil. Ben iki tane kitabını okudum. İkisi de mimari ile alakalıydı ve son derece kaliteli eserler.
Kitap'ta İstanbul'un çeşitli sebeplerle sahip çıkamadığı eserlere yer verilmiş. Bunlar camiler, mescidler, tekkeler, hamamlar,çeşmeler ve bir de sebil. Her birini okuduğunuzda içiniz sızlıyor. Nasıl sahip çıkılamamış diye. Bir de sapasağlam iken saçma sapan sebeplerle yıkılanlar da var. Kitap, kapsamlı bir araştırma sonrası yazıldığını hissettiriyor. Ben bu kitabı okuduktan sonra kitaplığıma eklemem gereken bir çok kitap olduğunu gördüm. Bu yüzden her türlü sizlere faydası olacak bir kitap.
Kaybolan eserlerden birini size de göstermek istiyorum.
Karaköy'de bir cami. Mimarı Raimondo D'Aronco. Art Nouveau tarzında inşa edilmiş. İstanbul'da bu tarzda yapılmış başka bir cami var mı, ben hatırlayamadım. Yapı topluluğu içinde ne kadar uyumlu olduğunu, bir köşeyi ne denli kıymetli kıldığını görüyorsunuz. Buna rağmen yapının sağlamken yıkılmasının sebebi yol genişletilmesi.
SUR DIŞI CAMİLERİ
Diğer kitabım da Sur Dışı Camileri. Daha önce yalı camilerini ya da sur içi camilerini okuduğum ve bildiğim için sur dışına çıkayım dedim. Kitabı Cağaloğlu'ndan aldım. Aldığımda jelatinle kaplı olduğu için içine bakma fırsatım olmadı.
Kesinlikle büyük bir pişmanlık. Bu denli sıkıcı bir anlatım dili görmedim. Öncelikle yazarının mimar olmadığını söyleyeyim. Lakin daha önce yine mimarlar tarafından yazılmamış bu şekilde kitaplar okudum. Bu yüzden yazarının mimar olmaması eleştirdiğim bir nokta değil. Benim eleştirim kitabın tamamına.
Öncelikle bir mimara hitap eden bir kitap değil. Zaten mimarlar okuyamayacaksa diğer insanlar sıkılmadan nasıl okusunlar? Ben 100 sayfasını okudum. Yine de bitirmeye niyetliydim ama kitabı elime almak istemediğimi fark edince bıraktım. Boşa zaman kaybı.
Nedenine gelirsek, bir cami ismi veriliyor. Onun adresinden bahsedilirken yanındaki mahallelere kadar detaylandırılıyor. Bence gerek yok. Ya da gereksiz yere mahalle bilgileri uzatılmış. Sırf o sayfa boş kalmasın diye.
Yazar tüm fotoğrafları kendisi çekmiş. Ellerine sağlık ama olmamış. Bana camiyi avizenin altından neden gösteriyorsun ki? Bahsettiğin kadınlar mahfilini al ya da kubbesinin nasıl oluşturulduğunu gösterecek açıyla çek. Yazarın anlatımı sonrası merakımı giderecek bir fotoğraf bulamadım ben kitapta. Anlatıma gelecek olursak. Fakültede hocaların bize bu şekilde anlatmayın dediği tarzda yazılmış. Bu duvarda bu kadar pencere var. Bu kadarı kapatılıp dolap yapılmış. Burada bu var, burada bu var. Yani pencere sayısını bilsem ne olacak? Yapının oraya neden konumlandığını, banisinin neden orayı seçtiğini, yapının içinin ışık alma durumunu, mimari özelliklerini anlatsana.
Diğer bir konu da yalnızca tarihi camilere yer verilmemiş olması. Günümüzde yapılmış, hiç bir mimari özelliği olmayan tamamen Mimar Sinan çakması camilere yer verilmiş olması. İhtiyaç sonrası inşa edilmişler belli ki ama Nusretiye Camii'ni ya da Piyale Paşa Camii'ni anlattığın bir kitapta neden o tür yapılara yer veresin ki? Aynı kefeye koymak demek ki, bu çok yanlış.
Neyse fazla gaza geldim galiba, kısacası ben beğenmedim kitabı, ileride de istifade edebileceğim bir kaynak değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder