17 Ekim 2015 Cumartesi

the imitation game

  Güneşli bir İstanbul gününden merhabalar, seviyorum bu şehri :)
 Dün gece kız kardeşimle izlediğim filmden bahsetmek istiyorum.


 Bu filmin fragmanını geçen sene görmüştüm. Filme gitmek istemiştim ancak vaktim olmamıştı. Neyse ki dün izleyebildim.
Filmin konusuna geçmeden önce oyuncuları hakkında bir kaç bir şey söylemek istiyorum.
  Benedict Cumberbatch. Oyunculuğunu ve karakterini çok takdir ettiğim biridir. Kendisini ilk olarak The Other Boleyn Girl filminde Marry Boleyn'in ilk kocası olarak görmüştüm. Daha sonra ise tabiki de Sherlock'da ^^ Sherlock favorim elbette. Kendisine hayranlığım burada başlamıştır. Daha sonra kendisine Hobbit filminde de rastladık. Nasıl mı? Smaug'un seslendirmesi kendisine ait. Karakterini neden takdir ettiğime gelecek olursak, önce Mısır ile ilgili bir protestosunu gördük.


Kağıtta 'Gidin Mısır'ı çekin. Ve dünyaya önemli bir şeyi gösterin.' yazıyor. İkinci olarak ise mültecilerle ilgili bir açıklaması var. Ona da burada yer vereceğim. Çünkü son derece mühim buluyorum. 




There's a poet by Warsan Shire called 'Home'. 
No one leaves home unless home is the mouth of the shark. 
You only run for the border when you see all city is running as well 
You have to understand that no one puts children on a boat unless the water is safer than the land.
As people watching this tragedy unfold from the safety of our homes, with our safe children, we want to say that we see you, we hear you and help is coming. 

''Warsan Shire'nin 'Ev' isimli bir şiiri vardır:Kimse evi, bir köpek balığının ağzında olmadıkça evini terk etmez. Tüm şehir sınırlara kaçmadıkça siz de kaçmazsınız. Şunu anlamalısınız ki su (deniz) karadan daha güvenli olmadıkça kimse çocuğunu bir bota bindirmez.''
Güvenli evlerinde, güvendeki çocuklarıyla bu trajediyi seyreden tüm insanlar olarak şunu söylemek istiyoruz, sizleri görüyoruz, sizleri duyuyoruz ve yardım geliyor.

diyor sevgili Cumberbatcth. Şarkıyı söyleyen ise Hobbit'in film müziğini yapmış olan Neil Finn.

  Imitation Game'e gelecek olursak, filmdeki oyuncuları gördükçe aa ben bunu bir yerden tanıyorum diyeceksiniz. Neyse onların cevabını da sizlere bırakıyorum. 

  Konusu ise gerçeğe dayanıyor. İkinci dünya savaşı zamanında Alman enigma kodlarını kıracak bir ekip oluşturuluyor İngiltere'de. Bu ekibin başındaki kişi ise Alan Turing. Öncelikle şunu söyleyeyim, film üç farklı zaman ile anlatılıyor. Başında bir sanık sandalyesinde olan Turing olayları bir komisere anlatmaktadır. Birincisi budur. İkincisi anlattığı olayların (ki filmin aslını oluşturuyor) gösterilmesi üçüncüsü ise lise yılları. 
 Matematikçi olan Alan Turing daha lisedeyken fazla zeki ve arkadaşlarından farklı olduğu için, arkadaşları tarafından ayrımcılığa uğrar. Ona Christopher isimli biri yardımcı olur. Bu çocukla arkadaş olurlar. 27 yaşında makaleler yazan bir dahidir. Film boyunca zeki olmak da başa beladır deyip durdum. Bir ekibe alınır ve savaş zamanında bu şifreleri çözmeleri istenir. Şimdiki bilgisayarların başlangıcını yapacaktır kendisi =)
  Filmi izleyin derim. Size bir şeyler katacaktır kesinlikle. Sonu biraz hüzünlü. Film çok hızlıca anlatılmış. İki yılda hazırladıkları makineyi sanki birkaç ayda hazırlamışlar gibi sunulmuş. Zamanı anlatma şeklini eksik buldum. Onun dışında gayet güzel bir film. 
  Bir çok filmde klasikleşen şu sahneye bayılıyorum. Hep böyle bir yerde tren yolculuğu yapmak istemişimdir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder